Düşük kur rekabet gücümüzü artırdı mı?

Türk lirası uzun bir süredir sürekli olarak değer kaybediyor.  Bu değer kaybı sadece nominal kur hadlerinde değil reel kur hadlerinde de önemli miktarlarda. Bu düşüş hedeflenen ve planan politikalarla olmadı. Bilakis, kurların düşmesini önlemek amacı ile milyarlarca dolar satıldı. Liranın sürekli değer kaybetmesi başta enflasyon olmak üzere birçok sorun çıkarırken kurlardaki düşüşün ihracata ve dış açıklara yardım edebileceği görüşü de sıklıkla, olayın olumlu yanı olarak, öne sürüldü. Bu görüşü savunanların hareket noktası ise standard ekonomi prensipleri idi.

Standard ekonomi prensiplerine bakarsanız bu kadar değer kaybının Türkiye'nin uluslararası rekabet gücüne önemli katkıda bulunmasını umarız.  Zira, değeri düşen paranın ihracatı artırması ve ithalatı azaltması doğal bir sonuç olarak düşünülür. 

Türkiye'de düşük kurdan doğal olarak beklenenler gerçekleşti mi? Bu soruya cevap vermek için önce nominal ve reel olarak kurda oluşan değişimlere bir göz atalım.


Türk lirasındaki nominal ve reel değer kayıpları


    USD TRY Nominal Kurlar


Kaynak: XE

Türk lirası son beş yılda istikrarlı bir şekilde değer kaybetti.  Yukarıda tabloda görüldüğü gibi lira son beş yılda Amerikan dolarına karşı cari kurlarda %300'den fazla değer kaybetti. Cari kurlarda yaşanan bu dramatik düşüşe paralel Türk lirasının reel kur değerlerinde de önemli bir düşüş gözlemliyoruz

Not: Real Effective Exchange Rate - Reel Efektif Kur hadleri indeksi yerel paranın içerideki ve dışarıdaki enflasyon oranları dikkate alınarak dış ticarette kullanılan başlıca dövizlerden oluşan bir sepete karşı olan değerini gösterir. Kur içerideki ve dışarıdaki fiyat hareketlerini aynen yansıttığı zaman indeksin değeri 100 kabul edilir.  100'den aşağıda değerler paranın reel olarak diğer paralar karşısında değer kaybettiği anlamına gelir. İndeksin 100'den fazla olduğu zaman ise paranın reel olarak değerlendiğini işaret eder.  


Yukarıdaki tablo Türk lirasının reel efektif kur haddinin son beş senedeki seyrini gösteriyor. Görüldüğü gibi Türk lirasındaki son beş senedir süregelen değer kayıpları sadece nominal değil aynı zamanda reel olarak önemli boyutlara ulaşmış durumda.  2016'nın başında 83 civarında olan reel kur Haziran 2021'de 48,83'e kadar geriledi.  Dolayısı ile 2016'dan bu yana Türk lirası reel olarak yaklaşık %40 değer kaybetti.  Bu çok büyük bir değer kaybıdır. Türk lirasının reel kur haddi 1994’den bu yana bu seviyeleri görmemiştir. 

Bu kadar değersizleşen paradan  çok büyük bir ihracat patlaması ve ticaret açığında önemli bir düzeltme yapmasını beklemek doğaldır.  Peki, böyle oldu mu? Bunu değerlendirmek için dört ayrı veriyi inceleyeceğiz:  a) toplam ihracatın seyri; b) büyük pazarlara yaptığımız ihracat;  c) ticaret dengemizin durumu; ve d) ticaret haddinde olan gelişmeler.

Toplam ihracatın seyri




Kaynak: TUİK ve WTO

Türk lirası önemli ölçüde değer kaybederken ihracatımızda çok büyük bir artış gözlemlemiyoruz. Dünya'da yapılan tüm ihracattan aldığımız pay 2016'da %0,93'den son iki yıldaki artışlarla 2020'de %0,96'ya çıkmış gözüküyor.  Bu verilere göre paramızın reel olarak %40 değer kaybettiği beş yıllık bir dönemde dünya ihracatından aldığımız pay ancak binde üç artmıştır.  Burada gözden kaçmaması gereken bir nokta da 2015-2019 arasında herhangi bir artış olmadığı, hatta düştüğü, ve 2019'da yaşanan artışla ulaşılan seviyenin 2020'de korunduğudur.  Daha uzun süreli serilere baktığımızda ise Lira'nın sürekli reel değer kaybettiği son on yılda dünya ihracatında aldığımız pay oldukça statik bir durum göstermiştir.  Tüm bu verilere bakarak liranın değer kaybının bize önemli bir ihracat artışı getirmediğini söyleyebiliriz.
  

Büyük pazarlarda ihracatın durumu

Kaynak: EU, TUİK, Japonya Dış Ticaret Verileri


Bir başka önemli soru da bu denli büyük değer kaybeden liranın bize büyük pazarlarda, özellikle en büyük pazarımız Avrupa'da, ilave bir pazar payı getirip getirmediğidir.  Yukarıdaki tablo, dünyadaki toplam ithalatın yarısını yapan, AB'deki 27 ülke, ABD, Çin ve Japonya'nın toplam ithalatından aldığımız payı gösteriyor.  Burada görüldüğü gibi 2016'dan bu yana Avrupa'nın ithalatından aldığımız pay yaklaşık %3,5 civarında seyretmektedir.  Dolayısı ile, değersizleşen para bize AB'de ilave bir pazar payı yaratmamıştır.  AB'de ki bu durum özellikle dikkat çekicidir. Zira, bizim çok yakından tanıdığımız ve çok uzun suredir yakın ilişkide bulunduğumuz AB pazarlarında gümrük birliği ve lojistik gibi önemli avantajlarımız vardır.  Buna rağmen devasa değer kayıpları bu en önemli ve en rekabetçi olmamız gereken pazarda da bir fayda getirmemiştir.   ABD'nin yaptığı ithalattaki payımıza baktığımız zaman ise durum daha da kötüdür. Zira, göreceli olarak bir artış söz konusu olmadığı gibi aksine bir azalış söz konusudur. Çin ve Japonya pazarlarında ise durumumuzda bir değişiklik olmamıştır. Bu tablo da bize reel olarak yaklaşık %40 değer kaybeden paramızın büyük pazarlarda, özellikle en rekabetçi olmamızı bekleyeceğimiz Avrupa'da, bize bir getirisi olmamıştır.


Ticaret açığının seyri






Türk lirasındaki çok büyük değer kayıplarının ihracatta bir sıçrama yaptırmadığını gördük.  Şimdi, değer kaybeden paranın ithalatı kısarak ticaret açığımızı azaltıp azaltmadığına sorgulayalım.  Bu soruyu şöyle de sorabiliriz:, paranın değer kaybetmesi ihracat ve ithalatta birbirinin aksi yönünde hareketleri tetiklemiş midir? Bu soruya cevap vermek için yukarıdaki tabloya bakıyoruz. TUİK'den aldığımız bu tabloda son iki buçuk yıldaki ihracat, ithalat ve ticari açık rakamlarını aylık olarak görüyoruz.  Bu tabloda reel olarak değer kaybeden paramızın ihracat ve ithalatın seyrine bir etkisi olmadığı gibi ithalat ve ihracattaki hareketin birbirine paralel seyrettiğini görüyoruz.  Dolayısı ile paramızın bu denli değer kaybetmesinin ticaret açığına bir katkısını da göremiyoruz. Yukarıdaki tablonun gösterdiği resim daha uzun süreli serilere baktığımızda da değişmemektedir.


Ticaret haddinde gelişmeler



Kaynak: OECD

Not: Ticaret haddini (terms of trade) kabaca bir ülkenin sattığı malların fiyatlarının aldığı malların fiyatına olan oranı olarak tarif edebiliriz. İhracat ve ithalat malları fiyat indekslerinden oluşturulan ticaret haddi indeksinde 100'ün üzerindeki rakamlar satılan malların fiyatlarının alınan malların fiyatlarından daha yüksek olduğunu gösterir. İndeksin 100'den düşük olması alınan mallar göreceli olarak satılan mallardan daha pahalı olduğunu işaret eder.


Son olarak paramız değer kaybederken ticaret haddinde (terms of trade) olan gelişmelere bakıyoruz.  Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi ticaret haddimiz son beş yılda istikarlı bir şekilde düşmüş, dolayısı ile sattığımız malların fiyatları aldığımız malların fiyatlarına göre düşüş kaydetmiş, 2020'de ise ise bir miktar artış kaydetmiştir. İthalatımızın devamlı arttığı ve ithalat fiyatlarının ihraç mallarımıza göre daha pahalı olduğunu dikkate alırsak, ticaret açığımızı kapatmak için daha fazla ihracat yapmamız ve/veya daha pahalı mallar satmamız lazımdır. Burada Türkiye'nin önemli miktarda petrol ve gaz ithal ettiği ve ticaret haddinin enerji fiyatlarından çok etkilendiğini not etmek gerekir.  Örneğin, 2019 - 2020 döneminde pandemiden dolayı enerji fiyatlarında önemli düşüşler yaşanmıştır.  Bu düşüşler şüphesiz aynı dönemde artış gösteren ticaret haddini de etkilemiştir.

SONUÇ

Yukarıda incelediğimiz tüm bu veriler bize Türk lirasında son dönemlerde yaşadığımız devasa boyutlardaki nominal ve reel düşüşlerin dış ticaret açısından kayda değer kazançlar getirmediğini göstermektedir.  Bu açıdan bakıldığında ekonomiden beklenen klasik tepki ve ayar mekanizmalarının söz konusu dönemde çalışmadığını da söyleyebiliriz. Bu durum için birçok nedenden bahsedebiliriz.  Bu nedenler arasında şunları sayabiliriz:

  • Dış ticaret hacminde kur hareketlerinin önemsizleştiği bir ekonomik yapının oluştuğu
  • Ekonomik olmayan, özellikle siyasi, sorunların ekonominin normal tepki ve ayar mekanizmalarını etkisizleştirdiği
Yukarıda bahsedilen birinci konu yapısal bir konudur ve bugünden yarına kolayca değişemez. Çok yönlü ve uzun dönemli dönüşüm programları gerektirir. İkinci husus ise çözüm iradesi olursa nispeten çabuk olumlu neticeler alınacak bir konudur.  Bu bağlamda, ekonomik olmayan sorunların ekonomik neticelerini, ekonomik tedbirlerle çözemeyeceğimizi idrak etmemiz gerekir.  Kurlarla, faizlerle ve ticaret rejimindeki değişikliklerle ekonomiyle alakası olmayan (ama faturayı ekonomin çıkardığı) sorunları çözmeyi beklemek yanlıştır ve işleri daha da içinden çıkamaz hale getirir.

Düşük kurların ticaret tarafında faydası olmadığını gördük. Fakat, paranın değerinde yaşanan yüksek miktarlarda nominal ve reel kayıplar varlıklarımızın değerini önemli ölçüde düşürdü.  Aşağıda görüldüğü BIST 100'de dolar cinsinden değer kaybı hemen hemen reel kurlardaki değişikliğe eşit.  Bankacılık gibi bazı sektörlerde ise değer kayıpları çok daha dramatik seviyelerde.  

Son olarak şunu söyleyebiliriz: Son yıllarda paramızda bizi büyük oranlarda fakirleştiren değer kayıpları yaşadık fakat bu kayıpların bize göreceli bir getirisi olmadı. Neden bu değer kaybını yaşadık? Bu kayıplar bilinçli bir ekonomi politikasının neticesi miydi? Bu sorular apayrı değerlendirilmesi gereken sorulardır. 







Video anlatım:



Podcast

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye Neden Gri Listeden Çıkarılmadı ve Ne Yapması Gerek?

Ekonominin Yapısı ve Yapısal Reformlar - I